Uyarı!

Bu blogda sinema, kitap ve müzik ile ilgili yazılar bulabileceğiniz gibi; deli saçması üretimlerimizle de karşılaşabilirsiniz.

Yazarlar

The Crying of Lot 49

2009/11/28


Postmodern edebiyatın en iyi örneklerinden biri olan Thomas Pynchon'un The Crying of Lot 49 adlı romanı, beyninde olay örgüsü oluşturmadan, karakter gelişimi beklemeden, ancak absürd temalara hazırlıklı olarak okunabilecek bir kitaptır. Kitabı altını çizecek cümle arayarak ya da bir ders çıkarmak amacıyla okumak bu kitabın doğasına ters kaçar. Çünkü kitabın ana karakteri dediğimiz Oedipa adlı kızın bırakın görsel olarak aklınızda tipini canlandırabilmeyi, yer yer cinsiyetinden bile şüphe edebilirsiniz.

Tersine ilerleyen bir dedektif hikayesi olan kitabın en büyük eleştirisi, yazarın en önemli sahnelerin hemen hemen hepsine bir televizyon eklemesiyle ortaya çıkmaktadır. Kitabın yazım yılı 1963'tür ki o zamanın Amerika'sını incelersek neden bu kadar televizyon kültürüne karşı yazıldığını anlayabiliriz.

Aslıdna kitap, çoğu okurun "kafa yorucu" ve "bunaltıcı" gibi etiketlemelerinin tam aksidir. Postmodern edebiyat okumasını bilene eğlenceli bir 2-3 saatlik zaman geçirtip, "Bu da böyle bir kitap demek ki!" dedirtebilen müthiş bir kitap, müthiş bir yazar...

Slavoj ZIZEK ve Udi ALONI konferansı

2009/11/17

Slavoj ZIZEK ve Udi ALONI, 3-4 Aralık 2009 tarihlerinde Boğaziçi Üniversitesinde POST-İDEOLOJİK DÜNYADA İDEOLOJİ başlıklı muhteşem bir konferansa katılacaklardır.






Konferans programı:

  • 3 Aralık 2009 Perşembe

    13:00 - 15:00 - Slavoj Zizek: 'Post-İdeolojik Dünyada İdeoloji: Hollywood'

    15:30 - 17:00 - Tartışma & Soru-Cevap

  • 4 Aralık 2009 Cuma

    10:00 - 12:00 - Film Gösterimi: Local Angel (Yerel Melek: 70 dak.). Yönetmen Udi Aloni ile soru & cevap

    14:00 - 16:30 - Film Gösterimi: Forgiveness (Bağışlama: 110 dak.). Yönetmen Udi Aloni ile soru & cevap

    17:00 - 18:30 - Slavoj Zizek ve Udi Aloni: Post-ideolojik Dünyada İdeoloji: İsrail-Filistin Sorunu

NOT: Konferans ücretsiz olmasına rağmen katılabilmek için rez@encoreistanbul.com adresine mail atarak rezervasyon yaptırmak gerekmektedir.

3. Palto Film Günleri - Filmler


Filmler açıklandı, geriye sadece programı açıklamak kaldı. O da yakındır diye düşünüyorum. Kulüp sağlam çalışıyor her zamanki gibi.

* Man on Wire

* İki Dil Bir Bavul

* Rumba

* Kıskanmak

* Hunger

* Nord

* Bornova Bornova

* Departures

Özellikle İki Dil Bir Bavul, Kıskanmak, Hunger, 2009 En İyi Yabancı Film Oscarlı Departures ve Nord kaçırılmamalı. Bornova Bornova'yı da çok merak ediyordum, şans geldi kapıya.

2012 - Yeni Bir Hayal Kırıklığı

2009/11/14


Olacak iş değil...

3. Palto Film Günleri

2009/11/13


Adını Rus yazar Gogol'un edebiyata kazandırdığı Palto romanından alan Palto Film Günleri'nin üçüncüsü 8 Aralık 2009'da ilk gösterimini yapıyor. Beş gün boyunca bağımsız sinemadan örneklerin Sinema Anadolu'da gösterimde olacağı etkinlik geçtiğimiz yıl olduğu gibi bu yıl da büyük ilgi çekecek gibi görünüyor. Programa önümüzdeki günlerde Kağıttan Ayakkabılar Blog ve Anadolu Üniversitesi Sinema Kulübü Facebook sayfasından ulaşabilirsiniz. Geçen yıl düzenlenen 2. Palto Film Günleri ile ilgili yazılarımıza da etkinlik konusunda fikir vermesi açısından aşağıdaki linklerden ulaşabilirsiniz.




Beklenen Gün!

2009/11/12


Beklenen gün geldi. Bu yıl beklentilerin yüksek olduğu filmler arasında yer alan 2012, yarın (13 Kasım 2009 Cuma) vizyona giriyor. İzliyoruz, fakat yazısı vizeler nedeniyle ertelenebilir bir hafta kadar.

Kasım 10

2009/11/10


Yapmamız gerekip de yapmadığımız, söylememiz gerekip de söylemediğimiz her şey için senden özür dileriz. Huzur içinde yat atam, ne kadar rahatsız etmeye çalışsalar da...

Creed Geri Döndü!

2009/11/08


Creed üyeleri yeniden bir arada.

2004 yılı Nisan ayında resmen dağıldığı açıklanan ve sadece Amerika'da 26 milyondan fazla albüm satmış olan rock grubu Creed, 27 Ekim'de çıkan yeni albümleri Full Circle ile birlikte beş yıllık araya son veriyor. Aslında 2009 yılı Mayıs ayından beri bir dedikodudur gidiyordu grubun bir araya gelmesi konusunda ve dedikodular Ağustos ayında doğrulandı, belki de albümün biraz yol almasını bekledi üyeler açıklama için. Ardından Amerika'da gerçekleştirdikleri bir reunion turnesi ile tekrar selamladılar hayranlarını.

Yeni albüm Full Circle, vokalde Pearl Jam'den Eddie Vedder'ı andırması nedeniyle eleştiri alan Scott Stapp'in tarzının da biraz değiştiği ve Creed'in müzikal anlamda daha da olgunlaştığı bir albüm olarak dikkat çekiyor. Özellikle Bread of Shame ve On my Sleeve öne çıkan parçalar.

Geçmişte çoğunlukla vasatın biraz üzeri olarak nitelendirilen Creed, ikinci çağında nasıl yorumlanacak merakla bekliyoruz...

Bir 5 Kasım Hikayesi

2009/11/05


Kraliçe 1. Elizabeth 1603 yılında ölene dek sürekli onun baskısı altında yaşamış olan İngiliz katolikler, varisi 1. James'in inançlarına karşı daha toleranslı olacağını düşünürler çünkü James'in annesi de bir katoliktir. Fakat olaylar katoliklerin dilediği gibi gelişmemiş, 1. James sorunun sadece şiddetle çözüleceği fikrini benimsemiştir. Çok sayıda katolik katledilir (Kral 1. James'in katolik olduğu halde tüm bunlara izin verdiğini belirten bilgiler mevcut olmakla birlikte kendisinin katolik olduğunu ortaya koyan net bir bilgi yoktur).

İngiliz Katolikler de buna karşı Robert Catesby önderliğinde gruplaşırlar. Planları Parlamento binasını havaya uçurmak, böylece katoliklere hayatı zindan eden Kral 1. James ve parlamento üyelerini öldürmektir. Planlarını gerçekleştirmek üzere 36 fıçı barutu Lordlar Kamarası'nın kilerine yerleştirirler.

Tekrar düşündüklerinde hareketlerinden masum sivillerin hatta katoliklere yardım eden kişilerin dahi zarar göreceğinin farkına varırlar. Eylemci grubun içindeki bir kaç kişi, isimsiz mektuplar aracılığıyla dost isimleri 5 Kasım günü parlamentodan uzak durmaya çağırırlar.

Mektuplardan biri Kral 1. James'e yakın kişilerin eline geçer ve eylemcilerin planının bozulması amacıyla derhal harekete geçilir. 1605 yılı 5 Kasım gününün erken saatlerinde, fitili ateşlemekle görevli olan Guy Fawkes Lordlar Kamarası kilerinde ele geçirilir, işkence edilerek öldürülür ve parçaları ülkenin dört bir yanına dağıtılır. Bu şekilde yakalanması Fawkes'un adını hareketle bağdaşlaştırır. Devrim hareketinin simgesi haline gelmiştir.

Fawkes başarılı olsaydı şu an katolik bir İngiltere ile karşı karşıya olabilirdik. Din üzerinden gelişen fakat parlamenter sisteme karşı bir eyleme dönüşen bu hareketin başarısız oluşu belki de pek çok dengeyi değiştirdi. Sadece tarih kitaplarında anacağımız bir sistem haline dönüşecekti belki de parlamenter sistem...

Tüm bu olayların ardından her yıl 5 Kasım günü, Kralın ve Krallık makamının güvende oluşunun kutlandığı, onlara sadakatin sunulduğu gün haline gelir. Ülkenin her yanında Fawkes maketlerinin yakılması, havai fişekler ve bol gürültü ile kutlanan bu gece, Bonfire Night adını almış, pek çokları için yeni neslin türlü şaklabanlıklar yaptığı zaman dilimi olarak kabul ettikleri bir günden öteye gidememiştir.

You May Call Me V


V for Vendetta

Remeber remember the 5th of November…

4 Kasım gecesi, saatler 12’yi geçip gün 5 Kasım’a dönünce bu filmi izleyenler bir değişik hissedecektir. Çünkü bir 5 Kasım gününü o duygular ile geçirenler asla ama alsa eskisi gibi olamayacaktır.

Pek çok şeyi eleştiren ve tek bir açıdan alınıp yorum yapılamayacak olan V for Vendetta, izleyicilerin aklına 5 Kasım gününü duvarlara kazınan V işareti gibi isyanın/umudun/haykırmanın/korkmamanın aslında korkulmaması gereken şeyler olduğunu kazımaktadır. Ancak, günümüz şartlarında bu mümkün değildir. Sokaklarda herkese şüpheci yaklaşıp, her telefonda konuştuğumuza/konuştuğumuz konuya, her hareketimize/bakşımıza, her yazdığımıza/okuduğumuza ve ya desteklediğimize/savunduğumuza çok ama çok dikkat etmemiz gereken bir zamanda yaşıyoruz. Filmin savunduğu gibi devletin halkında korkması gereken bir durumun aksine korku ve süpheyle ümitsizce yaşıyoruz. Bu nedenle, 5 Kasım gününü bu filmin etkisinde yaşamak lazım. Böyle geçirilen bir 5 Kasım’ın ardından geriye dönüş yoktur. Unutmayalım, korkularımızın esiri olmadığımız an özgürleşiriz.

Gün içinde bir yazı daha gelecek konunun detayları ile ilgili.

Ünlü replikle bitirelim,

Voila! in view, a humble vaudevillian veteran, cast vicariously as both victim and villain by the vicissitudes of fate. This visage, no mere veneer of vanity, is it vestige of the vox populi, now vacant, vanished. However, this valorous visitation of a by-gone vexation, stands vivified, and has vowed to vanquish these venal and virulent vermin vanguarding vice and vouchsafing the violently vicious and voracious violation of volition. The only verdict is vengeance; a vendetta, held as a votive, not in vain, for the value and veracity of such shall one day vindicate the vigilant and the virtuous. Verily, this vichyssoise of verbiage veers most verbose so let me simply add that it's my very good honor to meet you, and you may call me V.



U2 İstanbul Konseri Biletleri Satışta

2009/11/02


6 Eylül 2010 tarihli U2 konserinin biletleri bugün (2 Kasım 2009) satışa çıkmış durumda. İstanbul Atatürk Olimpiyat Stadında sahneye çıkacak grubu izlemenin bedeli 50 TL ile 550 TL arasında değişmekte. 550 TL'lik Red Zone biletleri ise ilk günden tükenmiş durumda. Yedi kategori ve bir de Red Zone olarak bölmüşler stadı bilet konusunda. Yedinci kategori sahneye en uzak kısım.

Sahnenin dönerek tüm stada hükmedebileceği gibi tasarlandığı ve sahne hazırlıklarının bir hafta önceden başlayacağı konser ayrıca bir rekor denemesine de sahne olacak. Tek günde en yüksek seyirci çekme potansiyelli mekan seçilmiş durumda ve yanılmıyorsam 90.000'in üzerinde seyirci çekilebildiği takdirde rekor İstanbul'a geçmiş olacak. Tek şehirde en çok izleyici rekoru ise grubun Fransa'da üç gün art arda Stade de France'da verdiği konserler sonucu 270.000 kişi.

Şimdi tüm bunları yazınca Facebook'daki bir milyon üyeli grup kurucuları gibi hissettim kendimi. Tüm arkadaş listenizi davet edin falan. Neyse, biletler satışta efendim.


TRT Saçmalıkları vol. 39656

2009/11/01


Biraz konu dışında yazıyorum bugün. Bir süredir dikkatimi çikiyordu TRT'de yayınlanan para ödüllü yarışmalar.

Bir bilgi yarışmasında yanılmıyorsam 150.000 TL verdiler ve her gün de saçma sapan, mizahtan kilometrelerce uzak ne olduğu belirsiz bir programda para ödülü dağıtıyorlar. Cep telefonlarından aldığımız mp3 çalarlara, otomobillere ve hatta küçük teknelere kadar kesilen TRT vergisinin tahmin edilen dağılımı şu şekilde,

Cep telefonlarından 100 milyon euro,
Kara taşıtlarından 50 milyon euro,
Mp3 çalarlardan 10 milyon euro,
Yat ve uçaklardan 400 bin euro,
Diğerleri 20 milyon euro.

Bunlar kuruma devletin her yıl ayırdığı ve yıl içinde de ekstra çıkardığı ödeneklerden bağımsız olan gelirler. Cebimizden 180 milyon euro'yu aşan paralar kuruma gidiyor, reklam gelirleri hariç.

Sonraları da vatandaşın cebinden çıkan ile ödüllü yarışmalar çekilip bol bol "ödül" dağıtılıyor vatandaşa. TRT özel bir televizyon değil. O kuruma giren her kuruşun hesabı verilmeli, "şuraya bu kadar harcadık, teknolojiye ayak uydurmak için bu kadar harcama yaptık" gibi ama mümkün değil tabi. İspanya Basketbol Ligi, Bundesliga, Formula 1 gibi yayınları almaları şaşkınlıkla ve sevinçle karşılanmıştı ancak görüyoruz ki aslında evimizden iki-üç decoder parası zaten çıkıyormuş her yıl. Şimdi de hangi ürüne ödediğimiz tutarın ne kısmı kuruma gidiyor değişik örneklere bir bakalım bakalım,

%8 Alınan Ürünler

* Cep telefonu, ışıldak, saat, kulaklık, fotoğraf makinesi, adımsayar, kalem, banyo sistemleri, koşu bandı, navigasyon cihazı, buzdolabı, internet radyo cihazı, DVD/VCD Oynatıcılar

%16 Alınan Ürünler

* Mp3 ve Mp4 çalar, TV ve FM kartları, uydu cihazları, ev sinema sistemleri.

Yazıyı yazarken tek bir kaynağa bağlı kalmadım. Ülkenin kutuplarının takip ettiği iki yayın organını kullandım özellikle, Hürriyet ve Haber 7. Eminim ki bu haber de kıyıda köşede kalmış, bazı yazarların köşesinde tek gününü ayırmasından öteye de gitmemiştir. Alıştık yahu kazıklanmaya.