Uyarı!

Bu blogda sinema, kitap ve müzik ile ilgili yazılar bulabileceğiniz gibi; deli saçması üretimlerimizle de karşılaşabilirsiniz.

Yazarlar

Twilight

2008/12/29



Bir seri daha beyaz perdeye taşındı. Amerikan yazar Stephanie Meyer Twilight serisini kaleme alırken muhtemelen bu kadar ilgi uyandıracağını tahmin etmemiştir. Yüksek satış rakamları ve hızlı tüketim ile gelen serinin yeni kitapları derken; 2005 yılında yazdığı, serinin ilk kitabının beyaz perdeye aktarılışı 2008'i buldu. Ülkemizdeki gösterim tarihi ise -eğer yeni bir erteleme gelmezse- 20 Şubat 2009. Şimdi biraz hikayeden bahsedelim...


Annesi ve babası bir süre önce ayrılmış olan Isabella Swan, birlikte yaşadığı üvey babası ve annesinin yanından ayrılıp bir süreliğine, Forks adında ülkenin belki de en az güneş gören yerleşim biriminde polis şefi olan babasının yanına yerleşir. Yeni bir şehir, yeni yüzler ve yeni bir hayatı beraberinde getirir, belki de daha fazlasını...


Isabella, Forks şehrinde yaşayan, insanlar ile aynı ortamda bulunmaya uyum sağlamış ve kendilerini kontrol edebilen, açlıklarını hayvan kanıyla dindirebilmeyi başarmış olarak tanımlayabileceğimiz Cullen ailesinin bir mensubu olan Edward ile tanışır. Forks'da geçen her gün Bella için bir başka sırrın ortaya çıktığı zaman kesitleri olmuştur. Edward ile yakınlaştıkça aslında hayatından uzaklaşmaktadır fakat ikisi de sonuçları göze almıştır, bir vampir ve bir insanın karşı koyamayacakları bir aşka sürüklendiklerine tanık oluruz. Cullen ailesinin de Bella'yı aileden biri olarak kabul etmesiyle gerçekten farklı bir hikaye çıkar ortaya, vampirler dünyasında bir ölümlü...


Kitaba gayet sadık kalınarak uyarlanan filmde, kitaptaki vurucu diyalog ve monologların çoğuyla yeniden karşılaşıyoruz. Ayrıca vasatın altında kalan Isabella Swan oyunculuğu dışında film yeni bir yıldız kazandırabilir. Harry Potter and the Goblet of Fire'daki Cedric rolüyle akıllarda kalan Robert Pattinson, Edward Cullen rolüyle, beyaz perdeye yeni bir buz adam geldiğinin sinyallerini veriyor. 1986 doğumlu İngiliz aktör yıllar geçtikçe adından çok daha fazla söz ettirecek.


Son olarak diğer kitapların da film haklarının satın alındığını belirtmekte fayda var. Bütçesine göre gayet güzel iş çıkaran Twilight, daha uzun yıllar önümüze sunulacak gibi.

"365'de 1" Haller

2008/12/26


Tüm günün yorgunluğu üzerine bir de Havelka hamlesi gelince bünye yorgun düştü ve gece tekrar uğramam gereken okula yürüyemedi ayaklarım. Buzlu yolda mesafe katetme çabaları başarılı sonuç verince sağ salim eve attım kendimi. Strahd'a selam edemeden, güzel kapağı açamadan bir gün daha geçirdik...

Eldekileri bir kenara atınca televizyonun düğmesine bastım amaçsız, evde sürekli gürültü olmalı diyenlerdenmişim meğer. Televizyon açıldığı an "Enjoy mate!", neler oluyor demeye kalmadan The World is Full of Crashing Bores girer... Morrissey'dir. Üzerimi değiştiremeden dalarım sese, gerçekten başka dünyadan gelen vokalistler olduğuna inanırım bazılarının. Aklımdan geçer hızlıca isimler; Bruce Dickinson, Glenn Danzig, Freddy Mercury, Jeff Buckley ya da bir Rob Halford... Morrissey ise başka. Şarkı sözlerinde klişeye pek takılmayan biriyseniz gayet güzel gelir kulağa... Jeff Buckley yarışabilir onunla karanlık ruh halleri konusunda belki de, yine de başka bir şey var. Konsere dönersek, öyle bir setlist var ki; Irish blood English heart, I have forgiven Jesus, Let me kiss you, Everyday is like sunday... Kırk dakika kadar izleyebildim, ona üzülürüm. Sonlarına ancak yetişebilmiştim belli ki. Yine de o dakikalar yetti yorgunluğumu almaya. Tekrar gelse Türkiye'ye, koşup gitsek, "close your eyes, and think of someone you physically admire" dese, cevaplasak "but then you open your eyes, and you see someone that you physically despise"... Nerelere gitti aklım gece gece. 365 günde bir girebiliyorum bu ruh haline, affınıza sığınarak...

Burçlar ve "Burçsal"lar

2008/12/23


Akşamın bombası Cansu'dan, "Baha ya senin yükselenin ne?".... Selamın ardından bu soruyu almak konfüze etmedi değil lakin cevabını bilmediğimden pek de ilgi çekici bir soru değildi hani... Kurtuluş yok tabi, ben de biraz katkıda bulunarak yükselen burcumu nasıl öğrenebileceğimi sorduğumda, içinde doğum saati geçen bir cümlenin sonundaki soru işareti belirdi ekranda, söyledim saati ve diyalog giriş bölümünü aştı...

Oğlakmışım... Kahretsin ki ne anlama geldiğini bilmiyorum, bir akrep ve bir oğlak var, biri yükselenim, oğlak yükselenim olmalı... Evet yükselenim oğlak, artık biliyorum!

Aslında burçlar ve fallarla aram o kadar da kötü değil, Erdek'de kumsalda otururken her gelen über bakla falcısının anlattığı iki kez evlenip üçer çocuk sahibi olacağımız hikayeler de halen aklımda. Kahve yudumladığım nadir anlarda ortamda beliren "aa falına bakalım kapat!" kişileri ile de karşılaşmadım değil. Onlar da sürekli yollar ve bir kapı çıkarırlar sohbetin kıyısına, merkezine de bir hayvanı oturturlar. Kedi, kuzu, leylek, hatırlayamıyorum... Muhtemelen hepsinin farklı anlamları vardır bilmediğim.

Burçların bazı insanların psikolojisine nasıl etki ettiğini anlamam ise lise hayatımın ortalarına denk gelir. Yeni tanıştığım bir kızdan gelen "Ne!! Akrepmisin?!" repliği halen o anki şiddetiyle aklımda, ne menem şey anlamasam da kendimi kötü hissetmiştim nedensiz. Etkiye tepki durumları netteki bilimum astroloji sitelerinde vardır, eve koşup emektar 56k'mızı bağladık, okuduk... Kıza hak vermiştim. Tüm sitelerde yazanlar da birbirinin kopyası sanki, bir tane iyi huyu olmaz mı bu burcun, olmazmış...

Gel zaman git zaman burçlarla alakalı kızlardan uzak durmuştum çok iyi hatırlarım, nasıl işlemişse bilinçaltıma artık. Bu vesile ile öğrenmiştim akrep nedir, ne değildir. Bugün de yükselenim oğlak burcunun akrep burcunu dengelediğini öğrendim. Neye yarar bilinmez...

Ásbyrgi

2008/12/19


İzlanda battı.. Kaça verirler burayı acaba?..
Kanyonun tümü değil, sadece bir bölümü bile yeterli. Leyleği havada gören insanın dahi ömrü bu diyarın güzelliklerinin tümünü görmeye yetmez herhalde...

The Day the Earth Stood Still - Dünyanın Durduğu Gün

2008/12/13


İlk çekimi 1951 yılını gösteren filmin en büyük artısı yönetmenlik koltuğundaki Scott Derrickson. Bunun dışında -belki de yönetmenlik açısından dahi- eski filmin gerisinde kalmış yeni nesil Dünyanın Durduğu Gün.. Kötü bir film olduğundan bahsedemeyiz fakat senaryodaki kopukluklar bazen "ee, neydi ki bu şimdi?" diyerek sağa sola döndürüyor başınızı. Biraz hikayeden bahsedelim...

Uzaylı istilasına karşı Keanu Reeves'in ahaliyi uyandırma çabalarını izliyoruz yaklaşık 100 dakika boyunca. Filmdeki kasvetli ve karanlık hava bazen Call of Cthulhu okuyormuş hissi uyandırıyor ya da ben mitonun içine şu sıralar biraz fazla girdim. Biraz kopmuşken Jennifer Connely'nin çok güzel bir kadın olduğunu da belirtelim. Film onun için dahi izlenebilir.. Yazımıza dönüp filmin iyi yönlerine şöyle bir bakarsak izleyiciyi sıkmaması ve mesajını güzel bir şekilde vermesi aklımıza gelen ilk detaylar. Wall-e'yi izlemiş olanlar filmden sıkılabilir mesajın benzerliği bakımından, burası da spoiler nitelikli. Film hakkında yazabileceklerim şimdilik bu kadar..

Bir başka nokta da Matrix üçlemesi, Constantine derken Keanu Reeves'in yine dünyayı kurtaran adam rolünü oynaması.

Şöyle Oldu Böyle Oldu - 4


Bayram tatili ile birleşen haftasonu tam bir kür oldu bünyeye. Arınmış, her şeyi geride bırakmış bir şekilde -biraz geç de olsa- Eskişehir'e dönüyoruz. Sözlük zirvesi de varmış, nasıl yetişeceğiz muamma...

Tatile alıştık bu yıl. Sekiz gün, dokuz gün biri bitiyor diğeri başlıyor. 2009'da sıfır tatil ile geçirmemiz gereken zamanı düşününce panikliyor tabi insan. Her gün okul, her gün aktivite. Güzel yemeklerden uzun süre uzak kal, sıcak yataktan -5'e adım at. Off of diyerek tatilin son günlerinin tadını çıkarmak gerek...

Şu tatil günlerinde Issız Adam yazısı için mail atan arkadaşlara gösterdikleri efor nedeniyle teşekkür ediyorum. Filmi izlemedim, izlemeyi de düşünmüyorum. Bir arkadaşımın korkuyorsun eleştirisine güldüm, sonra düşündüm ki kim bilir, belki de öyledir. Yine de çok şey kaçırdığımı sanmıyorum çünkü filmi izlemiş olan arkadaşlar MSN Messenger iletilerinde ayıla bayıla filmden diyaloglar giriyorlar, soundtrackten şarkılar dinliyorlar ki "Anlamazdın" adlı şarkının pop kültürün eline düşmesine pek söyleyecek şey bulamıyorum. Facebook desen herkes Issız Adam olmuş, "ben 6 yaşımdan beri böyleyim, benim filmimi yapmışlar" kiplerindeki insanlarla dolmuş. Kısacası bir tatilde daha şöyle olmuş böyle olmuş... Arog da çıktı, yanına da Muro diye bir animasyon koymuşlar, afişini görmüştüm...

Neyse artık uyanalım, epey sayıkladık. Başlıyor Pazartesi, geliyor Salı, haydi Çarşamba, hah Perşembe, Salvation Cuma derken geçecek yine günler.

**********

Kullanılan resim için dijitalsanat.com, copyrighted.

Underworld : Rise of the Lycans

2008/12/05


Az kaldı... 23 Ocak 2009... Trailer için buraya.

2. Palto Film Günleri - Program

2008/12/03


2. Palto Film Günleri - Filmler ve Yönetmenleri


* Gölgeler (Senki) - Milcho Manchevski
* İşte Özgür Dünya (It's a Free World) - Ken Loach
* Kayıp Çocuklar Şehri (City of Lost Children) - Caro/Jeunet
* Basit Bir Plan (A Simple Plan) - Sam Raimi
* Elveda Las Vegas (Leaving Las Vegas) - Mike Figgis
* Gizemli Şehir (Dark City) - Alex Proyas
* Limon Ağacı (Etz Limon) - Eran Riklis
* Rüya (Bi-mong) - Kim-ki Duk
******
Ayrıca, "Bir Yönetmen ve Sineması" bölümünde Rus yönetmen Andrey Zvyagintsev'in Dönüş ve Sürgün filmleri gösterimde olacak. Etkinlik programı üstteki postta...

2. Palto Film Günleri

2008/12/01


Adını Rus yazar Gogol'un edebiyata kazandırdığı Palto romanından alan Anadolu Üniversitesi Palto Film Günleri start alıyor. Beş gün boyunca bağımsız sinemadan on filmin gösterileceği etkinlik artık gelenekselleşmiş bulunmakta. Bu yıl ikincisi düzenlenecek Palto Film Günleri, 23-27 Aralık tarihleri arasında Anadolu Üniversitesi Yunusemre Kampüsü Sinema Anadolu'da izleyecileri bekliyor. Etkinlik programına çok yakında blogumuzdan ve Palto Film Günleri Facebook etkinlik sayfasından ulaşabilirsiniz...